Antoloji ve doğurduğu mesele
Malbunat müdürlüğü, fransızca bir anto-
loji neşretti.
1908 senesinden sonraki Türk edebiyatı
antolojisi, Fransızema antoloji ne demektir?
Matbuat müdürlüğü yeni Türk edebiyatını
Avrupaya tanıtmak istiyor. Propaganda eseri,
Bu eserin gördüğü mukabele, umumi yerde
iffete tecavüz eden bir kimsenin başına ge-
lecek şeydir. Yumruk, tokat, tekme, çimdik,
ve korkunç bir namus ve hak şamatası, Ne-
ve fnlan var, niçin falan yok, hatır işi, ar-
hadaş kayırması...
Ne oluyor? bir gemi batıyor da biricik
sandalına adam mı seçiyorlar ? Ölecehlerle
ölmeyecekler mi nyırt ediliyor ? Bu telâş, bu
kıyamet ne? Tenkidin yokluğu bile olmayan
memleket'e bu hadar gizli mütefekkir ne-
reden çıktı? Daha evvel nerede idiler. Neyle
graşıyorlardı. Ne düşünüyorlar ve ne konu-
şuyorlardı ? Bu eser çıkmadan evvel bu in-
sanlar arasında sıkı yasaklara bağlı bir kıy-
met hükmü yaşıyordu da onabir rinyetsiz-
lik mi oldu? Bu kitap bir satranç İnhtası
gibi çerçevesi, haneleri ve taşları belli vah-
delli bir âlemin şirazesini mi allak bullak
elti? Ne münasebet! O halde bu kitnpta ancak
temmuz sıcağının meydana çıkarabileceği
kahve rengi böceklere kara kışta can vere-
cek nasıl bir hararet bulunubilir? Heyhat,
onda böyle bir hararet bile yoktur.
Bu eser sadece, aldığı şahısların kalite-
İeri koğkiındaki anlayışı zayıf, zaman ve
mekân kıratları hatalı, çizmeye çalıştığı bü-
yük çehrenin karakteri kavranmamış, fakat
ı lâ gel yüzde doksa
nini avrupalının bildiği dile çevirivermiş ba-
sit bir tanıtma kitabıdır. Şunu almış, bunu
almnınış. Hatu etmiş olabilir, Fakat onları
da öbürlerini aldığı tarzda alsaydı dava hal
edilmiş mi olacahtı? Netice şudur t
Bu antolojide iki iş yapılmak istenmiştir.
Biri eser tercümesi, öbürü kıymet ve karak-
ter biçilmesi. Eser tercüme etmek kolaydır.
Kıvmet hükmüne gelince, bunu, Türk muhar-
ririnin fransızca bir propaganda eserinden
beklemesi ayıpların en büyüğüdür. Zira böy-
le bir eser, memleket içinde kurulmuş ve bi-
nalaşmış hükümlerin fotoğrafını almaktan
başkan bir şey yapamazdı. Antolojiyi bu nohk-
tadan hırpalamak için kendi dilimiz ve ken-
di havamız içinde kurulmuş bir mizan gös-
termemiz lâzımdır. Bu teme) olmayınca böy-
le bir eser yapmak isteyen müessese, ister
niyellerin en iyisile, ister en kötüsile ha-
reket etsin, bu çukura düşecek ve nihayet
kan başına vurduğu zaman da * bunu ilk de-
fa ben yaptım, geride ne vardı » diyebile-
cektir.
İste, daha kendi muhasebesini yapma”
mış bir Alemi, dışarıya tanıtmak İstemenin
akıbeti. Zayıf bir iş, kedisinden daha zayıf
bir karakter! Jışarıya vurdurmuş ve henüz
kendi mahkemesini kurmamış bir için dışa-
riya çıkmak hususundaki liyakatini güzelce
tespit etıniştir.
Zavallı Türk edebiyatı! Seni dipl
valiz içinde gümrüklerden kaçırmak iİiste-
yenlere bilmeden ihanet ediyor ve yasak
eşya halinde istasyon rıhtımlarına dökülü-
yorsun. Bilmiyorsun ki sen, cevherinin terki-
bini bulduğun ve yasaklarını kurduğun gün,
sivri burunlu ve miyop bakışlı Avrupa ku-
yumcuları ayağına kadar gelecektir.
N.F.
h.
Mecmua yağmuru
Gökler ufkumuzu, korkunç bir hiç-
lik kızıllığı içinde, bir kar rehavetile düşen,
eski papuç, soğan kabuğu, hindi tüyü, sön-
müş kömür ve bakkal çivisinden ibaret kor-
kunç bir yağmura tutmuştur.
Mecmun yağıyor. Yüz bin tanesi çıkıyor
ve yüz bis tanesinin de çıkacağı bu günlerde
haber veriliyor. Ne Alman markı, ne Rus Ma-
tı yo gü i ğ i İl tit yi bü ka-
dar namütenahiye ve kaliteyi bu kadar hiçe
gölürmedi. Bu kadar bol çıktıklarına ve da-
ha bir kaç misli çikmak alâmeti gösterdik-
lerine göre bunlar Türk okuyucusunu avla-
yacak esrarlı maideyi nihayet bulmuşlar mı-
dır? Habeş kralının lâzımlığı, bin metre bo-
yundaki ejder, Bektaşi esrarı, Amerikan-
vari tavsiyeler, Holivut kızıyla erkeği ara”
sındaki dedikodu, kızıl sultana ait romanin
onuncu seneye basan tefrikası, Aysel hanım-
la Vural beyin arasında geçen hikâye, üç
beylik bilmece ve iki sefil hediye. İşte bu
esrarlı maidel
Beri tarafta 101 sene hapsinden nasılsa
çıkmış mahpuslar gibi ezgin ve şaşkın,
haklarını İdrâkten mahrum, nasıl yaşadığı
meçhul, şahsiyetleri mevhum ve miyarları
madum bir kaç edebiyat mecmuası ve mız,
mız, mız, bir takım sesler.
Et yiyen kurdu günlerce aç bırakırsanız
belki ota da razı edebilirsiniz. Fakat okuyu-
cunun zevk ve idrâk midesindeki teşekkülü
, bozacak derecede ona bu tarzda gıda ver-
12
dikten sonra ondan marazi bir alâka görür-
seniz suçu okuyucuya yükletemezsiniz. Suç
ne İlk kıymet şarlatanlarında, ne de ikinci
kıymet öksüzlerindedir. Meydan boştur ve
her boş meydan gibi boyacı çocuklarının zıp
zip oynamasına açıktır. Işık olmıyan yer-
de karanlık hüküm sürer. Kabahat çakmayan
ışıkdadır. NFK,
AĞAÇ
SANAT - FiKiR - AKSiYON
Adımız ...................... Necip Fazıl KISAKÜREK
Yağmur Duası ........................ Ahmet Kutsi TECER
Sanat Dünyası ........................... Mustafa Şekip TUNÇ
Yolculuk .......................... Nesip Fazıl KISAKÜREK
Benzeyişlerimiz ............................ Abdülhak Şinasi HİSAR
Romanımızın Hali ............................... Burhan TOPRAK
Roman (Le Roman): ......................... “Burhan TOPRAK (François MAURIAC)
Şarlo ve Son Filmli ................................. Fikret Adil KAMERTAN
Hırsız, Polis ve Komünist ....................... Necip Fasıl KISAKÜREK
Kafa Kâadı ............................................ Sabahattin ALİ
ANTOLOJİ - MECMUA YAĞMURU - RUSYA - BİR KAÇ SÖZ
14 Mart 1936
SANAT - FiKiR - AKSiYON
Adımız ...................... Necip Fazıl KISAKÜREK
Yağmur Duası ........................ Ahmet Kutsi TECER
Sanat Dünyası ........................... Mustafa Şekip TUNÇ
Yolculuk .......................... Nesip Fazıl KISAKÜREK
Benzeyişlerimiz ............................ Abdülhak Şinasi HİSAR
Romanımızın Hali ............................... Burhan TOPRAK
Roman (Le Roman): ......................... “Burhan TOPRAK (François MAURIAC)
Şarlo ve Son Filmli ................................. Fikret Adil KAMERTAN
Hırsız, Polis ve Komünist ....................... Necip Fasıl KISAKÜREK
Kafa Kâadı ............................................ Sabahattin ALİ
ANTOLOJİ - MECMUA YAĞMURU - RUSYA - BİR KAÇ SÖZ
14 Mart 1936