ustmenu

searchbar

Ağaç Dergisi - Sayı 1 - Sayfa 7

 







zeyişlerimiz var. Hattâ Rumlarınkini ta-
mamen hatırlatan kiliseler ve manastırlar-
dan tüten bir ortodoksluk var ki aramızdaki
Rumlardan dolayı yabancısı değiliz. Ve bunca
sebeplerin meydana getirdiği şehir benze-
yişleri var. Ve sonrada bizdede hayli
yayılmış fransızcanın birer köprü teşkil
ederek bizi buluşturduğu bir Lâtin kültürü
sahası var.
İtiraf etmeliyiz ki bütün Balkan millet-
lerinin ufak tefek farklarla konuştukları
kendilerine has bir fransızca vardır ki
asıl türkçeye nisbetle Ermeni türkçesi ne
ise asıl fransızcaya nisbetle aşağı yukarı
odur. İşte Romanyalıların çoğu bu fransız-
canın en iyisini konuşuyorlar.
Bükreşde gezinmenin rahatlığı ve tadı
birde şundan geliyor ki bu sayede insan
bulunduğu yeri hiç yadırgamıyor. Rastgel-
diğiniz genç veya ihtiyar, kadın veya erkek
fiziyonomilerin hiç biri size yabancı yelmi-
yor. Bu benzeyişler yalnız bu güne inhisar
etmez, fakat bazan evvel zaman içine doğru
uzayarak ölmüş ahbaplarımiz ' ve akrabala-
rimizin yüzlerini, huylarını ve âdeta muhi-
tini iade etmekle bize geçmiş bir zamanı
bulmak gibi derin bir his duyuruyor. Ru:
menler çok kere bildiğimiz, aramızda ya-
şamış Rumlara, Arnavutlara, ne diyorum,
hâlis Türklere benziyorlar. Ö kadar ki ba-
zan hattâ tamamen eştirler.
Rumenlerin bir çok ailelerinin menşe
itibarile Tatar, Türk olduklarını bildiren
isimleri var, Başvekilin ismi, Tatarescu, Ta-
tarın oğlu demektir. Rumenlerin en büyük
şâirlerinin ismi, Eminescu, Eminin oğlu de.
mektir. Bir çok aileler de, menşe itibarile,
Rum veya Arnavuttur. Tanıdığım genç bir
mebusun o kadar İstanbullu bir hâli vardı
ki dayanamadım, sordum. Meğer annesi Ye-
niköylü bir Rum ailesindenmiş. O, haberi
olmadan, annesinin Boğaziçinde yetişmiş
edalarını tekrar ediyordu.
Bir akşam Colonnade - bar lokantasına
gitmiştik. Sesi pek kuvvetli olmaktan ziya:
de pek halâvetli bir şarkıcı bana Rumenli-
ğin timsali sayılacak bir tip gibi görünü:
yordu. Zaten onu Rumenlerin pek beğen-
diklerini, sevdiklerini duymuştum. Kendi
kendime: “Çünkü tam milli tipleri!., diyor-
dum. Fakat öğrendim ve şaştım ki Rumence
şarkı söyliyen ve Rumenlerin en sevdikleri
meşhur şarkıcıları olan bu genç, Rumen de-
gil, Rummuş!
Bükreşde bizimkilere benziyen fiziyono-

miler son derece mebzuldür. Bazı tipleri
hâlis Türk, hattâ hâlis İstanbul tipleri sa-
nırdım. Meğer böyle değilmiş ve bunlar
sadece Rumelili tiplermiş. Fakat bu benze»
yişlerin bazıları o kadar benzemekten fazla
bir şey, âdeta bir eşlikdi ki bunlara şaştım
ve şaşırdım.
Athönce Palace otelinde güya büyük baba-
mın dostu merhum Reşat Fuat Beye ras-
geldim. Aymı şişmanlık, aynı eda, aynı tepesi
küçülüp sivrilen baş, hattâ aynı giyim: Hâlâ
beyaz pike yelek giyiyor ve hattâ ayn
âdet: Hâlâ enfiye çekiyor!
Küçük Eveche bahçesinde sanki Abdurrah-
man Adil Beye rastgeldim. Aynı mavi, belki
de yeşilimtrak, hayâle müstağrak gözler, siyah
redingotunun ilikli ön düğmelerinin arasına
elini aynı Napolyonvari eda ile sokuş, aynı
kendine imanlı hal, ayni hayal!
Corso kahvesinde şair Halit Fahriye
rastgeldim. Düşüne düşüne bir şeyler
yazıyordu. Halit Fahrinin kendisi bile artık
kendisine bu gördüğüm adam nisbetinde,
bu kadar tam bir benzeyişle benziyemiyor!
Calea Victorici de karşısındakine teşek-
kürler eden bir adam gördüm ki geçenlerde
ölen eski mevlevi şeyhi Baki Efendiydi.
Elini kalbinin üstüne koyarak aynı mevlevi
reveranslarını yapıyordu. Sonra, teşekkü-
rünü bitirince, kollarını önüne kavuşturarak
ve biraz önüne iğilerek, bir mevlevi tevek-
külü ile yürüdü, gitti.
Eski İran şairi: “Yalana benziyen doğ-
ruyu,, söylememeyi tavsiye eder. Pazarola
Hasan Beyi de görmüş olduğumu söylesem
inanmıyacaksınız diye korkuyorum. Halbuki
başı biraz küçülmüş olarak, onu da gördüm.
Meğer oda bizim otelimizde oturan bir
prensmiş.
Ve nihayet gecenin birinde bir barda
habeş zannolunacak kadar esmer tenli birisi
vardı ki epeyce sarhoştu. Gösteriş yapmak
için kızıyor, caka taslamak için garsonu
azarlıyor, ve bağırdıkça tahakküm keyfile
gururlanıyor, alkolün yardımile öfkesinin
samimiyeti artiyor, kizgınlığı bir süt gibi
kabarıyordu. Etrafındakilere fena tesir ettiği-
nin katiyyen farkında değil. Bilâkis göster-
diği şiddetle müftehir, coşuyor. Yüzüne ba-
kar bakmaz onu da tanıdım: Bizim sütnine-
nin damadı! Diyorum yâ, gördüklerim git-
tikçe görmüş olduklarıma benziyordu ve
Bükreşlilerle gittikçe ahbap çıkıyorduk !
Abdülbak Şinasi HİSAR

video