besbelli idi. Avucunun içi ile hızlı hızlı çaktı,
sonra filili düzeltip bir kaç kere daha denedi.
Bir türlü yanmıyordu. Bu sırada benim yakıp
uzallığım kibritle sigarasını ateşledi ve ağır
ağır, derin derin çekti.
Ben yene sordum :
“ Vukuatın ne dede ?
“ Ne vukuatı oğul,
veremedik | ,,
“ Kaç yaşındasın ? ,,
“ Ne bileyim? Seksen olmalı 1. ,,
“ Nasıl olur? Allmışı geçenlerden
parası islemezler...
“
süsa yolu parasını
Benden istiyorlar... ,,
Bir yanlışlık olacak. ,.
Yanlışlık değil oğul, ,, dedi ve anlatı:
« Dört oğlum vardı, birisi katilden hapse
düşlü, sekiz sene yallıktan sonra öldü, ikisi
selerberlikle gilli, biri de candarma idi, eşki-
ya takibinde vuruldu, topal kaldı, şimdi köy-
de olurur ve benim elime bakar. Öbür oğul:
laârimın çocukları yoktu. Bunun da bir tek oğ-
lu oldu, oda sekiz yaşında sılmadan öldü.
Öleli yirmi seneyi aşkındır. O zamandan beri
topal oğlumla oturuyoruz. Benim koca karı
ile lopalın Karısı larlayı sürer, ekerler, ben
harmana yardım ederim, topalda çardakta
olurup boslanı bekler, kıt kanaat geçiniriz.
Üç sene evvel bizim ağa dere boyundaki u-
fak tarlamıza sahip çıkar oldu. Bağırdık, ça-
ğırdık, fayda elmedi. Oğlan sakat, bende de
derman yok, hakkımızı kendimiz arayamadık.
Mecbur olduk, hükümet kapısına düşmeye.
İki sene mahkememiz sürdü. Bizim tapumuz
falan yok ama, bulün köylü o tarlanın bize
dededen kaldığını bilirdi. Bunu soran olmadı,
ağa yalancı şahit dinletti, mahkemeyi kazan
dı Mahkeme sürerken benden kala hâadı is-
tediler, nereden bulayım? Askerden döneli
devlet kapısına işim düşmemişti, aradım, ara-
dım yok... Sonra mushafın arasında bizim to-
palın ölen oğlunun kafa kâadını buldum, O-
nun da adı Mehmetdi. Kafa kâadı değil mi,
hep bir, dedim, giltim, vilâyele kaydını gör-
dürdüm, yeniden adres verdim.
Mahkemeden bir şey çıkınadı. Vilâyele
yelip giderken öbür tarlayı yüz üstü koduğu-
muzla kaldık. Allı ay sonraydı, köye tahsil.
darlar geldi. Yol parası vereceklerin arasında
muhtar beni de okudu. Yanlış olacak diye
ii
AĞAÇ
14
kulak asmadım. Bir kaç kere gelip gittiler,
aldırmadım. Yirmi senedir yol parasından
muaftım.
Bu sefer tahsildarlar candarmayla beraber
geldiler. Yol parası vermiyenlerle beraber
beni de aldılar, ben seksen yaşındayım dedim
ama, dinliyen olmadı. Nüfusa geldik, defteri
açıp baklılar, daha yirmi dokuz yaşındasın
dediler. Amanın etmeyin, halime bakın, saka-
ıma bakın dedim; olmaz, tevellüdün işte
burada, adresin de belli diye dayattılar.
Cebimdeki nüfusu çıkarıp verdim, meğer
oradada 29 gösleriyormuş, o zaman aklım erdi
ama, neyleyim, daha çok kurcalarsan başına
iş açılır dediler. Bende sesimi çıkarınadım.
Altı lirayı denkleşlirebilsem verir kurtulurdum
ama, bu zamanda altı liranın yolu nerde?
Kaderde yazılı imiş dedik, geldik buraya...,
Gülmeye başlamıştım.
“ Ama, babacığım. hiç insan
nüfus kâadını alırmı? , dedim.
Bıkkın bir tavrula elini salladı ve :
“ Ne olurmuş sanki ? , diye mırıldandı,
“ Hepsi devlelin kâadı değil mi ? ,,.
Sabahattin ALİ
İorununun
Befik EVİKMANIN Hikâyemiz
Desen
için yaptığı
sonra filili düzeltip bir kaç kere daha denedi.
Bir türlü yanmıyordu. Bu sırada benim yakıp
uzallığım kibritle sigarasını ateşledi ve ağır
ağır, derin derin çekti.
Ben yene sordum :
“ Vukuatın ne dede ?
“ Ne vukuatı oğul,
veremedik | ,,
“ Kaç yaşındasın ? ,,
“ Ne bileyim? Seksen olmalı 1. ,,
“ Nasıl olur? Allmışı geçenlerden
parası islemezler...
“
süsa yolu parasını
Benden istiyorlar... ,,
Bir yanlışlık olacak. ,.
Yanlışlık değil oğul, ,, dedi ve anlatı:
« Dört oğlum vardı, birisi katilden hapse
düşlü, sekiz sene yallıktan sonra öldü, ikisi
selerberlikle gilli, biri de candarma idi, eşki-
ya takibinde vuruldu, topal kaldı, şimdi köy-
de olurur ve benim elime bakar. Öbür oğul:
laârimın çocukları yoktu. Bunun da bir tek oğ-
lu oldu, oda sekiz yaşında sılmadan öldü.
Öleli yirmi seneyi aşkındır. O zamandan beri
topal oğlumla oturuyoruz. Benim koca karı
ile lopalın Karısı larlayı sürer, ekerler, ben
harmana yardım ederim, topalda çardakta
olurup boslanı bekler, kıt kanaat geçiniriz.
Üç sene evvel bizim ağa dere boyundaki u-
fak tarlamıza sahip çıkar oldu. Bağırdık, ça-
ğırdık, fayda elmedi. Oğlan sakat, bende de
derman yok, hakkımızı kendimiz arayamadık.
Mecbur olduk, hükümet kapısına düşmeye.
İki sene mahkememiz sürdü. Bizim tapumuz
falan yok ama, bulün köylü o tarlanın bize
dededen kaldığını bilirdi. Bunu soran olmadı,
ağa yalancı şahit dinletti, mahkemeyi kazan
dı Mahkeme sürerken benden kala hâadı is-
tediler, nereden bulayım? Askerden döneli
devlet kapısına işim düşmemişti, aradım, ara-
dım yok... Sonra mushafın arasında bizim to-
palın ölen oğlunun kafa kâadını buldum, O-
nun da adı Mehmetdi. Kafa kâadı değil mi,
hep bir, dedim, giltim, vilâyele kaydını gör-
dürdüm, yeniden adres verdim.
Mahkemeden bir şey çıkınadı. Vilâyele
yelip giderken öbür tarlayı yüz üstü koduğu-
muzla kaldık. Allı ay sonraydı, köye tahsil.
darlar geldi. Yol parası vereceklerin arasında
muhtar beni de okudu. Yanlış olacak diye
ii
AĞAÇ
14
kulak asmadım. Bir kaç kere gelip gittiler,
aldırmadım. Yirmi senedir yol parasından
muaftım.
Bu sefer tahsildarlar candarmayla beraber
geldiler. Yol parası vermiyenlerle beraber
beni de aldılar, ben seksen yaşındayım dedim
ama, dinliyen olmadı. Nüfusa geldik, defteri
açıp baklılar, daha yirmi dokuz yaşındasın
dediler. Amanın etmeyin, halime bakın, saka-
ıma bakın dedim; olmaz, tevellüdün işte
burada, adresin de belli diye dayattılar.
Cebimdeki nüfusu çıkarıp verdim, meğer
oradada 29 gösleriyormuş, o zaman aklım erdi
ama, neyleyim, daha çok kurcalarsan başına
iş açılır dediler. Bende sesimi çıkarınadım.
Altı lirayı denkleşlirebilsem verir kurtulurdum
ama, bu zamanda altı liranın yolu nerde?
Kaderde yazılı imiş dedik, geldik buraya...,
Gülmeye başlamıştım.
“ Ama, babacığım. hiç insan
nüfus kâadını alırmı? , dedim.
Bıkkın bir tavrula elini salladı ve :
“ Ne olurmuş sanki ? , diye mırıldandı,
“ Hepsi devlelin kâadı değil mi ? ,,.
Sabahattin ALİ
İorununun
Befik EVİKMANIN Hikâyemiz
Desen
için yaptığı